Laiklik, Her Türden Sömürünün Panzehri, Halkımızın Tüm Farklılıkları İle Eşit, Özgür ve Kardeşçe Bir Arada Yaşamasının Zemini, Bilimsel İlerlemenin, Toplumsal Gelişmenin ve Aklın Özgürleşmesinin Biricik Yolu, Bağımsızlığın Teminatıdır.”

Laiklik, Her Türden Sömürünün Panzehri, Halkımızın Tüm Farklılıkları İle Eşit, Özgür ve Kardeşçe Bir Arada Yaşamasının Zemini, Bilimsel İlerlemenin, Toplumsal Gelişmenin ve Aklın Özgürleşmesinin Biricik Yolu, Bağımsızlığın Teminatıdır.”

Laiklik, Her Türden Sömürünün Panzehri, Halkımızın Tüm Farklılıkları İle Eşit, Özgür ve Kardeşçe Bir Arada Yaşamasının Zemini, Bilimsel İlerlemenin, Toplumsal Gelişmenin ve Aklın Özgürleşmesinin Biricik Yolu, Bağımsızlığın Teminatıdır.”

Hilafetin kaldırılmasından 100 yıl sonra bugün bir avuç azınlık tarafından memleketimizin sokaklarında şeriat yürüyüşleri yapılıyor, hilafet talepleri yükseltiliyor.

Bağımsızlık, laiklik ve aydınlanma değerleri üzerinde yükselen Cumhuriyetin ilerici birikimleri ve tarihsel kazanımları,  emperyalizm ve yerli işbirlikçileri tarafından geri döndürülerek, tamamen yok edilmek isteniyor.

Yokluğun, yoksulluğun, yolsuzluğun kol gezdiği, sömürünün, eşitsizliğin, adaletsizliğin derinleştiği, başta eğitim ve sağlık olmak üzere kamusal hizmetlerin paralı hale getirildiği, kamusal varlıkların özelleştirildiği, ülkenin tüm zenginliklerinin sermayeye adeta peşkeş çekildiği, korkunun, baskının, hukuksuzluğun hüküm sürdüğü, uluslararası uyuşturucu baronlarının  şehirlerimizde cirit attığı, çocuğun, kadının, emekçinin, emeklinin, gençlerin esamisinin okunmadığı, kültürün, sanatın, estetiğin, edebiyatın olmadığı insanlık dışı bir düzeni kalıcılaştırmak istiyorlar.

Bu karanlık, despotik düzenin üstünü, tarikat ve cemaat ağlarıyla kapatarak amaçladıkları; halkımızı sindirmekten, susturmaktan başka bir şey değil. İstiyorlar ki boyun eğelim, bu gerici karanlığa teslim olalım. Oysa bu karanlık düzen asla bizim düzenimiz olamaz.

Bu düzen; yoksulun daha fazla yoksullaştığı, zenginin daha fazla zenginleştiği bir düzendir. Ay sonunu getiremediğimiz, eğitimden, sağlığa, barınmadan, en temel gıda ürünlerine dahi ulaşamadığımız; alttakilere din, iman; üsttekilere han, hamam diyen halk düşmanı bir düzendir.

Bu düzen; kıdem tazminatına göz diktikleri; patronlara, yandaşlara vergi affı getirilirken, vergi yükünün emekçi halkımızın sırtına yüklendiği bir düzendir. İşçilerin 19. YY’ınvahşi sömürü koşullarında, güvencesiz şekilde çalıştırıldığı; maden ocaklarında, inşaat şantiyelerinde işçilerin ölüme terkedildiği işçi düşmanı bir düzendir.

Bu düzen; Tarikatlara ve Cemaatlere eğitimin, sağlığın, yargının tüm kamunun teslim edildiği bir düzendir. Kamu varlıklarının şirketleşen tarikatlara peşkeş çekildiği; ÇEDES ile birlikte okullara imamların sokulduğu; tarikat ve cemaatlerle protokollerin yapıldığı; Aladağ'da, Karaman'da, Hiranur Vakfı'nda memleketi bir örümcek ağı gibi kuşatan, çocuklarımızın yaşamlarını, umutlarını çalan karanlık bir düzendir.

Bu düzen MESEM adı altında çocuklarımızın sermaye yararına ucuz işgücü haline getirilip, iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği, gençlerimizin gelecekle ilgili hayallerini çalan, ümitlerini kıran bir düzendir.

Bu düzen; kadını toplumsal hayattan uzaklaştıran; kadını eve hapsetmeye çalışan; Medeni Kanunu’nun kazanımlarını yok etmeye yönelen, 6284’ü ve İstanbul Sözleşmesi’ni yok sayan; yarattıkları rejimle her gün kadın cinayetlerinin önünü açan kadın düşmanı bir düzendir.

Bu düzen; derelerimizi, madenlerimizi emperyalist tekellere ve yerli işbirlikçilere peşkeş çeken; ormanlarımızı, dağlarımızı, yaylalarımızı topraklarımızı yağmaya ve talana açan işbirlikçi bir düzendir. Bu düzenin vücut bulmuş haliAKP iktidarıdır. 

Bu düzenin arkasında uluslararası tekeller, emperyalist güç odakları ve her daim onların emrinde olan tarikat ve cemaatler var. 

Bu tarikat ve cemaatler  Amerikan çıkarları söz konusu olduğunda dut yemiş bülbüle dönerler. Bu din tacirleri,iktidarları vasıtasıyla halkımızın maneviyatını istismar edip her daim emperyalizm seviciliği yaparlar. Her koşulda NATO’cudurlar. Dün 6. Filoya secde edenler bugün de Filistin halkının uğradığı zulüm karşısında ABD’nin, İsrail’in ve savaş aygıtı NATO’nun yanında duruyorlar. Daha yeni İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğini onaylayarak bu savaş canavarına kan verdiler.

Büyük Ortadoğu Projesi ve onun eş başkanlığı ile Ortadoğu’yu kana bulayan emperyalistler yarattıkları göç dalgası ile  kendi sınırlarına duvar örerek  ülkemizi göçmen deposuna dönüştürdüler. Şimdi de bu göç dalgasının yönetilmesi için ümmetçilik ve siyasal İslam destekleniyor. Laikliğin kırıntısına bile tahammülsüzlüğün nedeni budur. Çünkü laiklik, her türden sömürünün panzehri, halkımızın tüm farklılıkları ile eşit, özgür ve kardeşçe bir arada yaşamasının zemini, bilimsel ilerlemenin, toplumsal gelişmenin ve aklın özgürleşmesinin biricik yolu, bağımsızlığın teminatıdır. O nedenle laiklik mücadelesi kazanılması zorunlu bir mücadeledir. Ve mutlaka kazanacağız. 

Biz sokaklarımızda bir avuç azınlığın yükselttiği şeriat ve hilafet çağrılarının emperyalizmin ürünü ve sesi olduğunu çok iyi biliyoruz.  Onlar da bilsinler ki bu ülke, bu halk sahipsiz değildir. Yüz yıl önce nasıl emperyalizme karşı bağımsızlık savaşını kazanarak Cumhuriyeti kurduysak, 6. Filoyu nasıl denize döktüysek; bugün de ülkemizin bağımsızlığını, laikliği, aydınlık ve demokratik geleceğini savunacak, şeriat ve hilafet heveslilerine  memleketimizi terk etmeyeceğiz.

Derelerimizin özgür aktığı, şehirlerimizin, dağlarımızın, ormanlarımızın, topraklarımızın talan edilmediği, herkesin ayrımsız eşit, özgür ve kardeşçe bir arada yaşadığı, baskının, adaletsizliğin, hukuksuzluğun olmadığı çocuklarımızın düşlerinin gerçekleştiği, gençlerimizin, kadınların yüzünün güldüğü, yoksulluğun kader olmaktan çıkarıldığı, sömürünün yok edildiği, üretenlerin söz yetki ve karar sahibi olduğu bağımsız, aydınlık, laik, eşit özgür bir ülkeyi sevgiyle, dayanışma ile  kendi ellerimizle yeniden kuracağız.

Arif Arslan

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

SIRADAKİ HABER