Trabzon'u vuran selin üzerinden günler geçti. Seller sularını çekti belki ama geride bıraktığı izler hâlâ çok taze. Su, sadece sokakları, yolları, köprüleri yıkmadı... Güveni, adaleti, sorumluluk duygusunu da beraberinde alıp götürdü sanki.
Evet, temizlik hızla yapıldı. Caddeler yıkandı, molozlar kaldırıldı, kameralara birkaç "çalışkanlık" görüntüsü verildi. Ama kimse dönüp de şu soruyu sormadı - ya da sordu da cevabını bulamadı:
"Bu afet neden yaşandı?"
Klasik bir refleksle yine "çok yağmur yağdı" denip geçildi. Oysa asıl mesele tam da burada başlıyor. Çünkü "çok yağmur” yağması, bir doğa olayıdır. Ama "bu kadar yağmurda yolların çökmesi", "yeni yapılmış altyapıların iflas etmesi", "binaların sular altında kalması”... bunlar sadece yağmurla açıklanamaz.
Bir de şu var: Vatandaşa yapılan "20 bin TL yardım" ile övünülüyor. Milyonluk zarar görmüş insanlar, bu parayla ne yapabilir? Beyaz eşyasını mi alsın, evinin tadilatını mı yaptırsın, aracını mı onarsın? Bu para bir jest değil, neredeyse bir "lütuf" gibi sunuluyor. Oysa devletin görevi, zarar gören vatandaşın yanında olmak; hakkını teslim etmek. Yardım değil, tazmin gerekir. Üstelik ortada cevapsız çok soru var:
Yeni yapılan yollar nasıl bu kadar çabuk yıkıldı?
Altyapı projeleri neden bu kadar dayanıksız çıktı?
Kamu parasıyla yapılan bu işlerde denetim var mıydı?
Vardıysa, nasıl gözden kaçtı? Yoksa, neden yoktu?
Tüm bu sorular cevapsız. Ve işin en can alıcı noktası da bu:
"Bu işin faturası kime kesilecek?" Her afetten sonra aynı senaryo yaşanıyor: Vatandaş zarar görüyor, birkaç gün medyada konuşuluyor, ardından unutuluyor. Hiçbir müteahhit hesap vermiyor, hiçbir belediye başkanı kamuoyuna açıklama yapmıyor, hiçbir denetçi istifaya zorlanmıyor. Ama vatandaş? O, zararını kendi cebinden ödüyor. Yani bedeli yine gariban, yine halk ödüyor. Gerçek bir hesap sormadan, gerçek bir sorumluluk duygusu olmadan bu döngü kırılmaz. Herkesin eli cebine gitmeli ama önce sorumluluğu olanların eli gitmeli. Kim imza attıysa, kim "olur" verdiyse, kim ihmal ettiyse, bu zararın bedelini o ödemeli. Yoksa Trabzon'dan sonra sırada başka şehirler olur. Ve biz bu yazıyı, başka şehirlerin adıyla bir kez daha kaleme alırız.
Ama sorumlular hâlâ susarsa...
Sel gider, kum kalmaz.
Güven de kalmaz.